“Geceydi, karanlıktı ve ben ölmüştüm.”
“Bahçedeki ışıkların, sık ağaçlardan dolayı loş bir ortam yarattığı garajın köşesindeki ahşap, üstü açık çardakta oturuyordu. Cebinden çıkarttığı çakmağıyla yaktığı sigarasından ciğerlerine derin bir nefes çektiğinde, üçüncü kattaki odamın siyah tülünün arkasından onu izliyordum. Sırtı bana dönük olduğu hâlde, yüzünün aldığı şekli gözümün önüne getirebildiğime yemin edebilirdim.
Son gecemdi…
İki yüz kırk beş gün süreceğini sandığım bu esaret, iyi hâlden olsa gerek, iki yüz birinci gününde bitiyordu. Cehennemden önceki son durağımdı burası. Kendimi buna ben mahkûm etmiştim. Önümde kocaman bir hiçlik vardı; cehennem bu muydu?
Sigarasından son nefesini aldıktan sonra, kül tablasının içinde söndürmek için yedi saniye uğraştı. Ardından ayağa kalkıp gözlerini benim penceremle buluşturdu. Nefesimin kesileceğini hissettim. Biliyordu. Beni göremese bile, bu tülün arkasından kendisini izlediğimi çok iyi biliyordu. Ben onu izliyordum; o da göremediği -ama pekâlâ hayal edebildiği- beni…
Ne yazık ki son gecemizdi.
Ve onun bundan haberi bile yoktu.”
|